6 Ekim 2009 Salı

bir

ama olsundu.

3 gündür hastaydım. 3 (yazıyla "üç") ne acayip bir gün sayısıydı. az mıydı, çok muydu, bilmem ama sıkıcıydı.

hasta olmak çok sıkıcıydı. büyüklerin "her şeyin başı sağlık" demesinin bir nedeni olmalıydı. sıkıcılık, onların aklına gelmiş miydi bilmem ama voltran'ın başını sağlık oluşturuyordu.

üst üste iki cümlede "bilmem ama" bağlaması da beni rahatsız etmişti. evet, oldum olası rahatsız bir insandım.

rahatsız etmekten rahatsız olan bir rahatsız.

bu tanımımla bir ödül alsam sevinir miydim, bilmiyorum.

kalbimin pır pır etmemesi kimin suçuydu?

düşüncelerimi kontrol edebilsem übermensch olur muydum?

ve kalbim niye pır pır etsindi ki?

bu kadar delilik yeterliydi. fazlası zarardı. yok yoktu ama bok vardı.

ne var ki, ben böyle iyiydim.

bir şeyler yapacaktım, biliyorum bunu. nereden bilmem ama zihnim bir yerden ısırıyor. güzel, iyi bir şeyler. beni sevindirecek, gururlandıracak, gerçekten seviştiğim insanlarla gerçekten paylaşacağım bir şeyler.

belki de sevişmek hep yanlış kullanılmıştı. sevmek ve sevilmek bir arada olunca işteş oluyor, adına da sevişmek deniyordu. herkes bir şekilde deniyordu. ve ben seksin duygulu hali dışında kullandığım bu yeni anlamdan memnundum.

çorbama bol limon sıktım. karabiber iyi geliyordu. bunu diyen eski bir tanıdığımız ölmüş olmalıydı, annem öyle dedi. hiçbir şey anlamadım. gerçi ben tanımıyordum. 5 yaşındayken gördüğü birini nasıl tanıyabilir ki insan. lunaparkta bindiğim tırtılı hatırlıyorum bir tek. ha, bir de gülümseyen güzel ablayı.
ah, abla ne güzel bir laftı.

bir sıcak, bir soğuk olmak çok salakçaydı. bir terlemek, bir üşümek. hiçbir boka halin yokken ofisten aranmak ve acil işlerin yetişmesi için imdat çekici olmak.

küfredecektim, vazgeçtim.
ve yine yaptım işte.

"özür dilerim, bir daha hasta olmayacağım."
diye son meylim vardı bir de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder