30 Eylül 2009 Çarşamba

iki

sinirliydim biraz. işle ilgili durumlar. başta ona kızdığımı düşünmüştüm ama aslında kendime karşı öfkeliydim. onu ne beceriksizliğinden dolayı suçlayabilirdim ne de nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığım şekilde geldiği yerden. başkalarının omuzlarına basarak yükseliyordu herhalde, bazılarının tek yeteneği budur ne de olsa. hata bendeydi. kendi işi olsa da yardım almadan yapamayacağını bildiğim bir şeyi onun ellerine bırakmamalıydım. "ne de olsa benim görevim değil" demiş, ne ısrar etmiştim ne de mücadele. bu başarısızlıktaki payımı yadsıyamazdım. kendime gerçekten kızgındım.

ayrıca bu aralar çok fazla uyuyor olmam hastalanmadan önce son kozlarımı oynadığımı veya kış uykusuna yatmaya hazırlanan bir ayı olduğumu gösteriyordu. ikinci seçeneği tercih etmeyip tüm kibarlığımla yarım litre kadar portakal suyu içtim. vitaminden başım dönüyordu. bünyem hastalığa dirençliydi ama bu kadar sağlığı kaldırması kolay olmayacaktı.

sinirli ve hastalığa meyilli olmam yetmezmiş gibi, bugün gayet boş bir gündü. uğraşacak bir şeylerin yokluğu canımı sıkıyordu. popomdan uydurmam, işsiz başımıza iş çıkarmam da mümkündü elbette. ama burada değil. denemiştim, görmüştüm. bir şey değişmiyordu.

çünkü bazen bir popo farklı anlamlar taşıyabilirdi. bazen fikir üreten bir beyin, bazen de bunları önemsemeyen bir göt...

konuştuk biraz, canımın sıkıldığından bahsettim. bir güzellik yaptı, beni bovlinge davet etti. böylesine vitamin deposuyken, canım da sıkılıyorken iyi olabilirdi. toplantıya gideceğini söyledikten sonra cinliği tuttu, "elinde ne var" diye sorup kaçtı.

o gidince elime baktım. çizgilerine, eklemlerine, kısa parmaklara rağmen oluşan zarif hareketlerine, kemirilmiş çirkin tırnakların bazı açılardan hiç de fena görünmediğine... çevirdim çevirdim baktım. elimde saatlerce oynayacak kadar malzeme, çizgilerin arasına saklanmış binlerce hikaye, parmaklarımı kaşındıran resimler, boş hayaller, harcanmış fikirler, nefis bir potansiyel, hayalkırıklıklarının nasırlaştırdığı bölgeler, atılmamış tokatlar, coşku dolu alkışlar, eğlenceler, heyecanlar, zevkler, boşluklar ve daha neler neler vardı.

mesela bu akşam da elimde bir bovling topu olabilirdi. ama ben eğlenceye katılmayı reddettim, başka bir şey seçtim. elimden bir nah çıkardım, şöyle bir inceledim. o kadar saçma bir hareketti ki gülmeye başladım.

ben güldüm, güneş açtı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder