22 Eylül 2009 Salı

iki

"mutlu insan yazamaz" dedi.

"hayır," dedim, "fikirsiz insan yazamaz. üretim hiçbir zaman duygulardan gelmek zorunda değil. senin söylediğin 'mutlu insan bir fabrika yönetemez' gibi bir şey."

galiba kesin bir cevap yerine soruyla karşılık vermemi bekliyordu. uzatmadı. belki de bıkkın sesim susturmuştu onu. bakışlarımı indirip sigara sardım. beni izliyor muydu bilmiyordum. sigaramı yakarken de yüzüne bakmadım. bunun sessizlik istediğimi belirten bir hareket olarak algılanmasını umdum. belki de sinirli görünüyordum. sustuk.

balkonda bu kadar oturmayalı uzun zaman olmuştu. ağaçların arasından güneş sızıyordu. esinti hissedilmiyordu. ara sıra bahçedeki patikadan birileri koşarak geçiyordu. oyun parkında oynayan kimse yoktu. her nasılsa benim canım da salıncakta sallanmak istemiyordu bu kez. balkonun huzurunu bozacak hiçbir şey istemiyordum. konuşmadığı sürece o'nun yanımda olmasının sakıncası yoktu. sadece konuşmadığı sürece.

yine de tek başıma olmayı tercih ederdim. çünkü balkon gerçekten huzurluydu ve bünyem son zamanlarda huzur kavramından çok uzaktı. alışmamış gibiydim sanki. ne olduğunu anlamadan ağlamaya başladım. nefret ediyordum birilerinin yanında ağlamaktan.

"mutsuzsun işte" dedi.

"sadece üzgünüm," dedim, "ve sen üzüntümü paylaşacağım biri değilsin."

acıtıcı bir cümleydi, acıtmak için kurulmuştu. kalkıp gitmesi ve beni yalnız bırakması için. işe yaradı. biraz daha oturdum. gözlerimdeki ifadeyi bir türlü değiştiremiyordum. çaresizliğin ifadesiydi bu. ve ondan da nefret ediyordum. çalışmam gerektiğini düşündüm. tüm eksiklerimi beyin kıvrımlarımla dolduran şeydi çalışmak. konsantrasyonumun bozulacağı ve sıkıntının yeniden saldıracağı zamana kadar en azından. defterimi ve kalemimi çıkardım. yazmaya başladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder