24 Eylül 2009 Perşembe

bir

sanki içimde bir şey vardı dışıma çıkmak isteyen.
uzun zamandır ağzıma bakla da koymamıştım.
"ne kadar içlenirsen o kadar dışlanırsın" yazmıştı biri ve tam tersi.
doğru muydu, gerçek mi?

ne dedim, ne içimden.

ve bi' meyletme isteği duydum aniden.
okunmamış yüzlerce meyl vardı. hepsi önemsizdi. okunmaya değer şeyler okunurdu.
ve yazacağım yerde okumak durumunda kaldım.
yeni bir soruydu. ondan gelmişti.

"köle ne demek?"

google'dan aramaya, sözlükten kopmaya çekmeye gerek yoktu. gereklilikler yıpratırdı insanı. bu bilgi bende bir yerde olmalıydı.

"adrudge" diye bir kelime türettim birden. zaman kavramını yitirmiş reklamcıların çözebileceği bir kelime oyunuydu bu. ya da bana öyle geliyordu.

köle... köle... köle... köle...

durdum. kırk kere söylersem olurmuş, öyle derlerdi.

düşündüm.
altı (rakamla "6") kelimelik bir cevap yazdım. en sevdiğim sayıydı.

"mutluluktan mahrum bırakılmaya buna boyun eğmek"

yolladım.

niyeyse, kendimi kompozisyon yazmak zorunda olan, sümüklü bir ortaokul öğrencisi gibi hissediyordum.

her şey ne saçmaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder